|
FIRAT'TA AV (Hikmet SOLAK)
Yıllar önceydi Eşim 2. Bebeğimizin doğumundan sonra 1 yıl ücretsiz izin almıştı. Bu nedenle evde yalnız canı çok sıkıldığından onu İzmir'e ailemin yanına yolladım. Yani artık hafta sonları yatılı balığa gitmeme mani bir durumda kalmamıştı.
Orhan arkadaşımı eve davet ettim ve balık avı belgeselini birlikte seyredince Orhan bana bunlardan Türkiye'dede var dedi.
Bizim dairenin elektrik teknisyenlerinden Süleyman'ın kendi boyundan büyük sazanların arasına yatıp çektirdiği resimden bana söz etti.
Dururmuyum hemen ertesi gün Süleyman'ın yanına damladım. Resmi gördüm. Süleyman 7-8 sazanın arasına yatmış, keyifle poz vermişti. Damarlarıma daha o anda bol miktarda adrenalin dolmuştu.
Evde bana mani olabilecek kimsede yoktu. O an planımı yaptım, en az iki şoför lazımdı. Derhal bekar asistanlarımdan Zekai Yaman kardeşimi ayarttım. Bizim ikimizi çok kararlı gören Süleyman zaten epeydir Kayınvalidesinden kalan miras hesaplaşması için Divriği'ne gitmeyi düşünüyordu, ama şaraba ve rakıya para yetiştiremediğinden yol parasını bulup gidememişti. Hemen oda "Bensiz oralarda başınıza iş gelir" diyerek kendini gruba dahil etti.
Geriye masrafı paylaşacak 2 kişi daha kalıyordu.
Bu olay Fakültemizin küçük av camiasında çabuk duyulmuş ve iki arkadaş aradığımızı duyan avcılar Zekai'nin kışkırtmasıyla birbirlerine sen kılıbıksın gidemezsin diye takılmaya başlamışlardı. Çok geçmeden giderdin, gidemezdin iddiası sonucu fakültemiz teknisyenlerinden Ahmet ve Ziya ekürisi tuzağımıza düşerek gelmeyi kabul ettiler.
Ankara av malzemecilerine anormal boyutlu iğneler özel misinalar sipariş edildi ve Sivas Divriği'nden balık çıkmaya başladı haberiyle mayıs ayının başında 15 saatlik bir yolculuğa çıkıldı. Yanımıza yakaladığımız balıkları koymak için 6 tane en büyük boy buz kutusu almıştık.
Yolculuğumuz Sivas'a kadar hayaller ile geçti, şakalaştık. Sivas'a gelip Hafik yönünden terör açısından güvenli olan yoldan gideceğimize Kangal, Timisi yolundan (harita üzerinde daha kısa görünüyordu ve Süleyman sızmıştı) Divriği'ne doğru yola çıktık.
Biz balıktan başka bir şey görmediğimizden olayın terör boyutunu hiç düşünmemiştik.
2 saat boyunca karanlıkta bir uçağın rahatça inebileceği genişlikte pırıl pırıl asfalt bir yolda ne karşı yönden gelen, ne de bizim istikamette hiç bir araca rastlamadık. Arabayı ben kullanıyordum, arabadakiler artık uyumuştu. Açıkçası çok korkmuştum, ancak herhangi bir engelle karşılaşmadan Divriği'ne geldik. Divriği'nin girişinde pusuya yatmış Jandarmaya terörist olmadığımızı ispat edene kadar anamız ağladı. Ancak fakülte sekreterimiz Songül hanımın abisi olan astsubayın nöbet devralıp kimliklerimizi kontrol ederken bizim kardeşinin amiri olduğumuzu öğrenmesiyle kurtulduk. Olayın ciddiyetini o zaman kavradım, ama gelmiştik bir kere.
Sabah saat 3 gibi Süleyman'ın kayınvalidesine en azından arabayı oraya bırakırız diye gittik. Kadın ile Süleyman içeride epey tartıştılar. Beklenen misafir olmadığımızı derhal anlayıp oradan kalktık. Arabayı bırakıp Çaltı ırmağının Fırat nehrine karıştığı noktaya tek ulaşım olan tren istasyonuna gittik. Tren sabah saat 4 gibi geldi. Tıpkı kızılderili - kovboy filmlerindeki gibi ilk ve son vagon tren güvenliği için asker doluydu. Benim bu durumdan tedirgin olduğumu gören bir köylü bana "korkma beyim, bu her iki taraf içinde tek ulaşım yolu" diyerek beni teselli etti. Yarım saat sonra Çaltı istasyonunda indik.
Çaltı bir zamanlar büyük bir kasaba imiş, ama terör yüzünden boşalmış. İstasyondakiler bize yarım saatte bir tren geldiğini, demir yolu raylarını takiben gideceğimizi, yolda 3 tane 100 metre civarında tüneli gececeğimizi, eğer tren gelirse tünel içinde minber tabir edilen oyuklara girmemizi, ya da raylar üstüne paralel uzanmamızı söylediler. Biz önce gülüştük, ama ilk tünele girince en imansızımız Süleyman bile imana gelip dua etmeye başladı.
Tünel içinde korkunç bir hava akımı oluyor. Sanki fırtına çıkmış gibi. Elde pilli fenerler ile tüneli bu ruh hali içinde geçtik. Bu tünelden 20 metre sonra ikinci bir tünel var. O sırada tren düdüğü duyuldu, ama benim asistan Zekai tünele dalmıştı bile.
Biz öylece kalakaldık. Tren uzun uzun düdüğünü çala çala gitti. Biz peşinden daldık. Zekai'den eser yok 35-40 metrelik bu tüneli de geçtik çıktık hala yok. Öbür tünele girince biz gitti çocuk diye ağlamaya başladık. Tüneli çıktık karşımızda Fırat. Üstündeki köprünün kenarında yangın merdiveni gibi bir yer var oradan Fırat'a iniliyor ve Zekai hala yok. Bir ağacın altında oturup ağlaşırken ağaçtan Zekai'nin kahkahası geldi.
İndirip hep birlikte dövdük.
Fırat'ın kenarına indiğimizde gün doğmuştu. Hemen oltaları yemledik attık. Daha 3 dk. geçmeden 6 -7 kiloluk bir hint sazanı yakalamıştık. derken 10 kg lýk bir tane daha . Belgesel iþe yaramýþ Verilen taktikler tutmuş görünüyordu. Herkes çıtını çıkarmadan büyük bir sessizlikle oltalarını tartıyordu.
Ama nafile, bütün gün boyu başka balık vurmadı.
Bu arada bizi gören 2 köylü ben merhaba der demez, kaçıp derhal kayboldular. İçimden bir anlam verememiştim . Balıklardan ufağını közde pişirip yedik. Heyecanla gece avını bekliyorduk.
Gece çökünce ateş yaktık, oltaları ağaçlara bağlayıp zillerini taktık, ama çıt yok. Karnımız acıktı. Öteki balığı da yedik. Hepimizde o bildik sabaha tutarız umudu vardı.
Yol ve günün yorgunluğu üzerimize çökmüştü. Yatar yatmaz uyumuşum. Derhal arkadaşlar beni uyandırdı. Horultum dağlarda yankılanıyormuş. Bir süre sonra hepimiz uyandık, ama asker dipçiğiyle.
Gece asker ateşi görmüş ya da kaçan köylüler bizi terörist sanarak haber vermişti. Bir yem olarak asker önüne konulduğumuzu sanan komutan askere gece boyu pusu kurdurmuş, sabah tamamımız uyuya kaldığında da bizi basmıştı.
Burada kimliğimizi ispat etmemiz zor oldu. Sürekli Ankara'dan buraya balık tutmaya mı geldiniz? Hadi oradan anlamýnda aynı soru soruluyor ve hareket etmemize, elimizi oynatmamıza dahi izin verilmiyordu. Daha doðrusu mermi ağza sürülü olduğundan biz hareket edecek cesareti bulamıyorduk.
Komutan bizim kimlikleri incelerken ben sekreterimiz Songül hanımın abisi ile olan konuşmamızı , Divriği karakolunun gelişimizden haberdar olduğunu söyleyince orayla temas edip bizi doğrular bilgiyi alınca hem asker hem biz rahat nefes aldık. Ama komutanları astsubay arkadaş bize uzun uzun sövdü :-)))
Askerin o bölgeye sessizce yerleşip pusu atması tam 4,5 saatlerini almış. Bölge o kadar sarp ki, bir tepeden öbürüne sadece demiryolu köprülerinden yürürseniz gidilebiliyor. Aksi halde iki tepe arası anormal sarp olduğundan ancak 3-4 saatte gidilebiliyor.
Komutan derhal bize o bölgeden uzaklaşmamızı söyledi.
Pılıyı pırtıyı toplayıp Çaltı istasyonuna aynı tünellerden geçerek ve olayın terör boyutunun önemini bizzat yaşayıp, öğrenerek geri döndük.
Peşimizden askerin gelip te bizim sağ döndüğümüzü gören Çaltı istasyonu görevlisi bu sefer bizi özel harekattan falan sandı ve o bölgeyi denetleyen balık avcısı kılığına girmiş görevliler olarak algıladı. Amirim amirim diyerek bize köy tereyağı, bal, sarısı ayrı beyazı ayrı tavalarda pişirilmiş yumurta ve taze süt, köy ekmeğinden oluşmuş muhteşem bir kahvaltı ikram ederek günün tüm sıkıntısını unutturdu.
İlk tren biraz sonra geldi ve Divriği!ne döndük.
Ankara'ya gelinceye kadar ağzımızı bıçak açmadı.
3 gün sonra Süleyman'ın kayınbiraderi Fakülteye ziyaretimize geldi. Elinde bizden 1 gün sonra Çaltı ırmağının Divriği ilçesi sınırında kalan bölgede daha küçük bir dere içinde kıstırılıp avlanmış 45-50 kg. gelen dev bir hint sazanı ile çekilmiş bir resim ve ne dese beğenirsiniz?
Hocam yanlış yerde avlanmışsınız...
5-6 gün kadar sonra bir haber ile irkildim.
"Çaltı istasyonu bir grup terörist tarafından basıldı. İstasyon amiri ve bir görevli şehit 3 kişi yaralı"
Hala her yağda yumurta yediğimde Çaltı'daki o şehidin kahvaltısı aklıma gelir.
Rastgele.
Hikmet SOLAK (2003)
|
|
|
 |
|
Daha önce ilan edildiği üzere, 11 Şubat 2023 tarihinde yeterli çoğunluğun sağlanamaması nedeni ile 1... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
RASTGELE-DER'İN KURULDUĞU 2002 YILINDAN BU YANA AMATÖR BALIKÇILIK İLE İLGİLİ MEVZUATTA NELERİN DEĞİŞİMİNİ, GELİŞİMİNİ SAĞLAYABİLDİK? |
Bilindiği üzere Derneğimiz RASTGELE-DER'in Tüzüğünün amaç maddesinde yer alan "amatör balık avcılığı... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
KENE Mİ TEHLİKELİ, YOKSA ÇENE Mİ? |
Her sene bir kere, nadiren iki kere fırsat bulduğumuz bir maceramız var. Bu macera 3-4 günlüğüne Kız... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
DOSTLARLA AVLANMAK |
Dostluk kavramı herkes gibi benim için de çok değerli bir kavramdır. Bu zamanda dost bulmak tabiri c... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
EŞİM NASIL BALIKÇI OLDU? |
Çoğu erkek eşi balık avına çıkmadığı için bu güzel zevkten mahrum kalıyor.Ben bu k... |
yazının devamını oku » |
 |
|