» üye girişi » sitemize üye olun
   
18 Şubat 2023 Cumartesi günü yapılan 10. olağan genel kurulumuz sonucunda yeni yönetim kurulumuz seçilmiştir. Eski yönetim kurulu üyelerimize teşekkür eder, yeni yönetim kurulu üyelerimize başarılar dileriz....             
 
KÖROĞLU
Avın yapıldığı şehir : Köroğlu dağları
Hava ve suyun durumu : Ala avı için ideal bir hava, yer yer güneşli, parçalı bulutlu
Avda kalınan süre : 27.05.2006 9 saat
Kullanılan ekipman : Çeşitli döner kaşıklar
Yakalanan avın tür ve boyutları: 22 – 26 cm arası 9 adet doğal ala.

YAPILAN AVIN HİKAYESİ:

Saatim sabah tam 03.00 da çaldı. Yarı uyanık bir halde zor bela düğmesine uzandım kapatmak için. Yatağın yanına doğrulmuş, kafamı ellerimle dizlerime dayadığım dirseklerimden destek alarak yukarı doğrultmaya çalışıyordum. Yaşlanıyordum galiba. Eskiden av sabahları ne kadar yorgun veya geç yatmış olsamda bir çırpıda yataktan doğrulurdum. Şimdiyse ne zordu ayağa kalkmak!...... Sanırım kısa bir süre yatağın kenarında bu halde kaldım. Sonra her seferinde bu direnci yaşadığımı ve yine her seferinde böylesi bir sabahtan sonra müthiş keyiflli bir av günü geçirdiğimi kendi kendime telkin etmekle yaşadığım iç mücadelem sonucu bir süre sonra kendimde ayaklanacak enerjiyi bulmuştum. Ve çok geçmeden ayak üstü kahvaltımı etmiş, evin önünde bekleyen Sinan (Işıldak) abinin arabasına atlamıştım bile.

Havanın aydınlanmasına henüz zaman vardı. Tarık (Ersal) abiyi de evinden aldıktan sonra yönümüzü kuzey batıya döndürdük. İstikamet halk hikayelerine konu olmuş ve ismini böylesi destansı bir hikayeden alan “Köroğlu” dağlarıydı. Hikayenin kısaca konusuna gelince ; gözlerine mil çektirilen babasının intikamını alma duygusu ile acımasız Bolu beyine ve bu yolla devlete başkaldırmış, efelenmiş mert bir adama, Köroğlu’na dairdir. Sanırım Köroğlu o boyun eğmez karakterini bu coğrafyadan alıyordu. Çünkü önceden de bildiğim gibi bu dağların doğurduğu sularında süzülürcesine yüzen kırmızı benekliler de yakalandığında hırçınlıkta hiç de ondan aşağı kalır yanları yoktu.

Köroğlu hem bu sarp dağları mesken tutmuş bir eşkiya, hem de bir halk ozanıdır. Şoyle der sevdiğim ve iyi bilinen bir şiirinde;

Benden selam olsun Bolu Beyi'ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi bölük bölük dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır

Köroğlu düşer mi hele şanından
Çogunu ayırır er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır


Bu bölgeye ilk kez gitmeyi planlarken araştırmalarım esnasında çıkmıştı karşıma Köroğlu'nun hikayesi. Aklımda bu dizeler, gün ağarırken stabilize yoldan yanımızda akan dereye paralel tırmanırken sanki heybetli Köroğlu'nun sülüeti ormanın içinden bizi takip ediyordu.



Yükseldikçe orman örtüsü etrafımızı kaplamış, içimizi mis gibi çam kokusu doldurmuştu. Az sonra alabalık suyuna varmıştık. Bu noktadan itibaren dere alabalık yapardı. Hepimizin içinde bir kıpırtı, ellerimiz karıncalanmış bir halde uygun bir noktadan ava başlamak için sabırsızlanıyorduk.

Güzel gördüğümüz bir yerde arabayı durdurup kendimizi dışarı attık. Su burada gölleniyordu. Hepimiz olta takımlarımızı hazırlamaya başladık. Tarık abi ile ilk kez avlanacak olduğumuzdan av düzenimizde bir tereddüt yaşamış ama kısa sürmüştü. O bize, biz de ona uyum göstermeye özen gösteriyorduk.



Daha önceden Sinan abiyle burada avlanmış olduğumuzdan ilk Tarık abiye avlak hakkı tanımıştık. Suyun göllendiği noktaya kaşığı akıntının tersine çevirmek üzere sessizce suya yaklaştıktan sonra ilk atışını yaptı. Birkaç sarımdan sonra bıyık altında muzip bir gülümsemeyle “geliyor” demesi verimli bir av günü geçireceğimizin habercisiydi. Söylediğine göre bunca yıllık av hayatında ilk kez günün ilk atışında bir doğal alabalık tutmuştu. Anlaşılan bu o şanslı günlerinden biriydi. Böylesi nadir bir durumun bizim de en kısa sürede başımıza gelmesini dilemiştik.

Avlanma düzenimiz üzerine kısa bir konuşmadan sonra hepimiz dereye dağıldık. Ben yukarı kısma arabayla çıkmış, Sinan ve Tarık abiyi de aşağıda bırakmıştım. Arabadan ayrılıp büyük bir heyecanla derenin kıyısından yürümeye başladım. Uygun gördüğüm noktalarına döner kaşığımı düşürüyordum. Hafif aynalanan bir kısmında oltamdaki kesik kesik gerilme beynimin endorfin salgılamasını sağlamıştı bile. Buraların 22 cm lik ortalama bir bireyiydi (altta). Köroğlu'nun balıkları bu boyu nadiren geçer. Vucüt şekli normalinden daha küt, benekleri ise turuncu renge daha yakındır. Balıkların su yüzeyinden beslendiklerine hiç şahit olmadım. Bu yüzden Türkiye’nin alabalık coğrafyalarının çoğundan edindiğim izlenim gibi buradaki balıklar da su altından beslenmeye yatkın gibidirler.





Hava aydınlanmış, ormanın güzelliği iyice ortaya çıkmıştı. Baharla birlikte dere kıyısında fışkıran sapsarı kır çiçekleri göz alıcıydı. Mayıs ayının sonları olmasına rağmen su debisi yüksekti. Kaynağını 2399 rakımdaki Köroğlu zirvesinden eriyen kar sularından alıyordu. Tuttuğum balık bana yetmiş, çevremle daha fazla ilgileniyordum. Az ileride dere yolunu tıkayan ağaç ve dallardan dolayı ayna oluşturmuştu. Suyun akıntısına doğru döner kaşığı atacak boş bir alan olmadığından aynanın diğer tarafındaki boşluktan akıntıya ters döndürmem gerekiyordu. Etrafında dolanıp gölete suyun giriş noktasından yaklaştım. Suya da bir kısım girerek atışımı en uzak köşesine yaptım. Çekerken su altında herhangi bir ilişkene takılmaması için içimden dua ediyordum.



Su bu noktada hafif çakır renkteydi. Ormanlık sularda bu olağandır. Ama bu gibi umut verici bir aynada kaşığın takılması beni hayalkırıklığına uğratırdı. İşte bu duygu ve düşüncelerle döner kaşığımı çekmeye başladım. Görmedim ama inanmazsınız hissettim; balık sol taraftaki suya sarkan dalların arasından zıpkın gibi fırlayıp kaşığıma bir dayı edasıyla sanki “ hoop nereye, bırakmam seni dercesine“ asılmıştı. Gelen buraların sınırını zorlayan ebatlardaydı; 24 cm’lik bir Köroğlu efesi ellerimdeydi işte.

Etrafımı seyrede seyrede dere kenarından yürümeye devam edip uygun suları yokluyordum. Az ileride Tarık abi ile karşılaştım. Onun da keyfi yerindeydi. O da nasiplenmişti Köroğlu alalarından.



Birlikte konuşa konuşa sırayla atarak ilerliyorduk. Çiçeklerin arasından kalkan iri bir tavşan, böylesi yabanıl bir ortamı soluyor olmanın hazzını bize tüm yoğunluğuyla hissettirmişti. Biraz sonra Sinan abi de bize katılmış, derenin iyice yukarılarını zorlamaya başlamıştık. Ama çok geçmeden dere ikiye ayrılmış ve su iyice azalmıştı. Böylece tekrar aşağıya yönelmenin zamanı gelmişti.

Aşağı indiğimizde dereyi tekrar bölüştük. Ben altlarında kalmıştım. Gün ortası olmuştu ve günün bu zamanında parkuru fazla zorlamanın anlamsızlığını bildiğimden yaşlı bir çam ağacına sırtımı dayayıp bu ortamın biraz da keyfini çıkarmaya karar verdim. Sırt çantamda getirdiğim termosumdaki kahvemi çıkarıp derenin ve kuşların sesi altında keyifle içmeye koyuldum. Kahvemi bitirdiğimde gözlerimi kapayıp şehirde duyamadığımız doğanın binbir sesine yoğunlaşmıştım ve çok geçmeden kendimden geçmiş, uykuya dalmışım. Uyandığımda saatime baktım; sadece onbeş dakika olmuştu ama saatlerce uyumuş gibi dinçtim. Ve hatta güzel bir uyku çektiğim günün sabahı gibi hafif bir mahmurluk vardı üstümde. Yüzümde uyuşuk bir gülümsemeyle ayaklandım. Derenin güzel bir noktası vardı aklımda. Sabah hiçbirimiz ordan balık alamamıştık ama ben umutluydum. Hiç vakit geçirmeden oraya yöneldim. Su bu noktada ufak bir şelale yapıyor ve derince bir gölet oluşturuyordu. Buraları mesken tutmuş bir Köroğlu efesi diplerde biryerde mutlak olmalıydı, bundan emindim. Dikkatlice suya renk vermeyeceğim şekilde kıyıya indim. Umutlu olduğum noktasına döner kaşığımı düşürüp sarmaya başladım. İlk atışım boştu. Farklı bir noktasına tekrar düşürdüm. Orda da yoklayan yoktu. Üçüncü atışımı tam şelalenin üstüne atıp döner kaşığı akıntının karanlık sularına sürüklemesine izin verip biraz bekleyerek çekmeye başladım. Bir tur, iki tur ve artık döner kaşığımın parlaklığını suda seçebildiğim bir noktada şelalenin altından çıkıp yıldırım hızıyla yaklaşan karaltının bir çırpıda onu kapmasıyla kalbim duracak gibi olmuş, ellerim bu anda tutmuş olduğum onca alaya rağmen hala titreyerek makaranın kolunu çeviriyordu. Elime aldığımda balığı başarımın ödülü olarak sıkıca kavrayıp öpmüş, doğa anadan sabır ve inancın sonuç verdiği yönündeki nice derslerden birini daha aldığımı anlamıştım.



Aklınızda bulunsun. Alabalık avlarken bir aynayı/havuzu iki kez veya üç kez deneyin ama bu sayıyı aşmasın. Bu genellikle boşuna vakit harcamaktır. Aynı noktayı üst üste denemek yerine kıyısında uzanıp bir süre dinlenmek daha akıllıca bir seçim olabilir. Sudaki balıkları da bu sürede normal günlük yaşam akış düzenine döndürmüş olursunuz. Hatta ava derenin diğer kısımlarına devam edip dönüşünüze o noktayı saklamak daha iyi bir seçimdir. Ama bunun tersine, döner kaşığı alabalığın önünden israrla üç den fazla geçirip balığı aldığım da olmuştur. Çok ender de olsa, çoğunlukla gökalalarda, yaşanabilen bir durumdur. Zorladığınız bir aynada huylanmış olan alanın “ürkmek” ile “önünden kaçan ava “atılma” güdüsünden hangisinin hakim olacağını kestirmek güçtür. Yaşamın zor yakalanan hasssas dengesi burada da önemli bir unsurdur. Fazla zorlamak ile yeterince zorlamak arasındaki fark idrak edildiği zaman ise ustalık mertebesinden bir paye kapılmış olur.



Akşama doğru Tarık ve Sinan abi ile tekrar biraraya gelmiştik. Herkesin keyfi fazlaca yerindeydi. Güzel bir coğrafyada alalarımızı tutmuş, özlemini duyduğumuz doğal bir ortamı solumuştuk.

Derenin aşağı kısımlarında Sinan abi ile günün son demlerini yaşamak üzere birlikte iki yakadan avlanmaya başladık. Sinan abi benden öndeydi. Ona yetiştiğim bir noktada karşı kıyıdan bana büyük bir balık yakaladığını işaret ediyordu. Heyecanlanmıştım. Güzel yerlerine döner kaşığı kondurmama rağmen ben balık alamamıştım. Günün sonunda Sinan abi de üç balık vardı. Ve biri günün rekoruydu; 26 cm.



Köroğlunun dizelerinde de dediği gibi; tüfenk icat oldu mertlik bozuldu”.

Her balıkçının oltası ile mertce kurallara uygun avlanması ve her balıkçıya birgün bir alabalığın rastgelebilmesi dileğiyle.

Burak KALAÇ (27.05.2006)




Tarih: 02/04/2009
 

Daha önce ilan edildiği üzere, 11 Şubat 2023 tarihinde yeterli çoğunluğun sağlanamaması nedeni ile 1...
yazının devamını oku »

RASTGELE-DER'İN KURULDUĞU 2002 YILINDAN BU YANA AMATÖR BALIKÇILIK İLE İLGİLİ MEVZUATTA NELERİN DEĞİŞİMİNİ, GELİŞİMİNİ SAĞLAYABİLDİK?
Bilindiği üzere Derneğimiz RASTGELE-DER'in Tüzüğünün amaç maddesinde yer alan "amatör balık avcılığı...
yazının devamını oku »

KENE Mİ TEHLİKELİ, YOKSA ÇENE Mİ?
Her sene bir kere, nadiren iki kere fırsat bulduğumuz bir maceramız var. Bu macera 3-4 günlüğüne Kız...
yazının devamını oku »

DOSTLARLA AVLANMAK
Dostluk kavramı herkes gibi benim için de çok değerli bir kavramdır. Bu zamanda dost bulmak tabiri c...
yazının devamını oku »

EŞİM NASIL BALIKÇI OLDU?

Çoğu erkek eşi balık avına çıkmadığı için bu güzel zevkten mahrum kalıyor.Ben bu k...
yazının devamını oku »

Tüm köşe yazıları

İstanbul Ankara İzmir

 

Site içerisinde online olan kullanıcılar (1 kişi)
Kahraman Melek,
tarifler | hakkımızda | iletişim | basından haberler | balık ve kamp malzemesi | trofe | ilk yardım | linkler | rastgele-der ailesi