|
 |
A ROMANTİK BİR TURNA AVI HİKAYESİ |
Avın yapıldığı şehir :
Hava ve suyun durumu :
Avda kalınan süre :
Kullanılan ekipman :
Yakalanan avın tür ve boyutları: |
|
2 haftadır fırsat ve hava kolluyorum, aslında güzel havalarda yakaladık ama gerek işten güçten gerekse çeşitli nedenlerden gitmek bir türlü nasip olmadı. Kısmet bu haftayaymış. Hoş halen gitmiş sayılmayız sadece niyet ettik...
Yılın bu aylarında havanın serin olduğu vakitlerde etraftaki çayırın çimenin, çiçeklerin ve ağaçların kokusu müthiştir. Her sabah işe giderken ve her akşam işten dönerken bu kokular beni cezb eder. Bu akşam, iş dönüşü yine müthiş kokuyordu. Son 3-4 haftadır bahar kokusu var her yerde. Kim bilir avlaklar nasıl daha güzel kokuyordur. Genelde gün ışımadan düşerim avlağa. Sessiz ve sakinken, henüz doğa ve insanlar uyanmamışken. Huzur dolar içim. Bir de gün ışıdığında her seferinde gördüğüm çöp manzaraları olmasa benim memleketim cennet cennet. Faydalandığımız kadar ah biraz koruyabilsek çevremizi. O’nu temiz tutabilsek, yok etmeden faydalanmasını öğrenebilsek. Ancak umutlarım her seferinde suya düşüyor ve onları boğulmaktan kurtaramıyorum. Her seferinde toparlanırken çevremi pırıl pırıl yapıyorum. Ancak bir sonraki gidişimde aynı yeri yine çöp içinde buluyorum. Bu deniz kıyısında da böyle, 2000 metredeki dere kenarında da aynı. Pek değişmiyor mekân. Halkımızın şehirdeki çöpü bir şekilde doğaya taşıma becerisi var. İnsanlar kendi ürettikleri çöpü neden gittikleri yerde bırakırlar, etrafa saçarlar ben anlam veremiyorum. Anlam vermek için uğraşıyorum ve ciddi şekilde zorlanıyorum. Ne akıla ne mantığa ne de başka bir kavrama sığmıyor. Şimdi merak ediyorum, yarın sabah avlakta karşılaşacağım manzara acaba nasıl olacak. Umarım bu sefer daha güzel bir manzara ile karşılaşırım…
O kadar laf ettik daha hazırlıklardan bile bahsetmedik. Genelde hazırımdır ve 20 dakika içinde yola çıkabilirim. Bu akşam eve girdiğimde sadece ihtiyacım olacak malzemelere bir göz attım ve fotoğraflarını çektim. Fotoğraflarını çektim derken, hafızama kazıdım. Yapılacak çok az iş var. Termosa çay, buzluktan buzlar, uygun kıyafet ve olmaza olmazım güneş kremi. Malum gün boyu güneş yemek var yarın.
Ortağım ile yalnız av yapmayalı nerdeyse bir sene oldu. Çevremizdekilerin belki kıskanarak izledikleri törensel bir havamız vardır avda. Ne o bana ne de ben o’na yapması gerekeni söylemeyiz. Her iş törensel bir eda ile aramızda bölünür ve herkes kendi yapacağı işi layıkıyla yapar. Ben ara sıra bu törensel havayı bozsam da o bana uymaz ve havamızı tekrar yakalarız. Otluk arasında vobler gezdirmeyi çok sever ortağım, hani genel olarak rapala ( aslında bir marka adıdır ) olarak bildiğimiz yapay yemlerden. O’na otluk yer gösterin vurun kafayı yatın. Bıkmadan usanmadan otların arasından bir dev çıkartmaya çalışır. Sabırlı adamdır, benim hiç olmadığım kadar. Kafayı takıp öğrenen ve benden asla geri kalmayan ender flycılardandır. Hatta benden 2-3 adım öne geçip sinek bağlama sanatına da başlamıştır. Ama bizim gibi ortalıkta biz fly yapıyoruz diye dolanmaz. O’nu ancak avlakta anlarsınız; “vay be bu adam fly oltası da kullanabiliyormuş” dersiniz. Avlakta uyum önemli bir olgudur. Uyumlu adamdır vesselam.
Evet, üç dört saate kadar yolda olacağız. Loreena Mckennitt ezgileri eşliğinde gecenin karanlığından avlağın aydınlığına ulaşacağız. Bizlere şans dileyin dostlar. Hikâyenin geri kalan kısmını da burada sizlerle paylaşmak dileğimle… Şimdilik sağlıcakla kalın…
… gecenin ilerleyen saatinde saatler tam da 02.30 u gösterirken geldi ortak. Kısa bir yerleşme muhabbetinin ardından kokoreçcimizin yolunu tuttuk. Azı karar çoğu zarar düsturunda yarım ekmek aralarımızı yedikten sonra yolu koyulduk. Gecenin sessiz ve dingin karanlığında ilerlerken “ kupada kahve var istersen iç” dedim ortağa; “ süt tozu vardır şimdi onda içemem” diyerek nazikçe reddetti. Peşi sıra bir yudum aldım kupadan nispet yapar gibi. Sakin ve kimseyle dalaşmadan boş yollardan geçerek vardık avlağa.
Avlağa indiğimizde kamp alanına geceden gelen ve botlarını şişiren diğer amatörler ile selamlaştıktan sonra son sürat hazırlandık ve açıldık. Gün ışımaya yüz tutmuş artık uzaklar da seçilir hale gelmişti. Sırtı modunda salladım suya derin dalıcı voblerimi. İlk birkaç seferde otu buldum. Otu bulduysam turnada vobleri bulacaktı. Derken gerildi ip misinam. Kepçe istemedim “ büyük değil sanırım gerek yok kepçeye”. Yakala bırak modunda çektiğimden teknenin yanında bizlere birkaç poz veren turna iğneden kurtuldu ve geldiği derinliğe doğru son sürat kayboldu. Yola çıkmadan yapılan son istihbarat görüşmelerinde avlağın nazlı oldu bilgisini almış aklımızda soru işaretleri ile güne başlamıştık ancak günün ilk turnası hiç vakit kaybetmeden bizi şenlendirmişti. Sonra bir buçuk iki saatlik bir sessizlik oldu. Girdiğimiz bir koyda sessizliği yine ben bozdum. Bu sefer hasta sasimi şenlendirdi turna, “ bunu alalım livara diye” alelacele seslendim ortağa. Nitekim sonradan salmak üzere ilk balık olarak aldık livara. Bir çeşit batıl adet işte, livar boş olunca sanki balık yakalayamayacağız…
Saat 10.00’ a doğru sıcak iyiden iyiye bastırmaya başlamıştı. Bir koya kısa bir mola için girdiğimizde ortak tekneyi terk etti ve iki yıl önce kaçırdığı devin olduğu bölgeye doğru karadan gitti. Bunu fırsat bilen ve gündüz çok çalışıp gece hiç uyumayan ben hemencecik gölgeye kıvrıldım ancak ne kadar uyumak istesem de uyuyamadım. Aradan ne kadar bir süre geçti bilemiyorum ama dev olmasa da elinde 73 cm bir turna ile çıkageldi ortağım. Yine yapacağını yapmış ve turnayı kandırmıştı. Dedim azıcık yavaş çekseydin belki onun arkasından dev de gelirdi. Yüzümüzde garip tebessüm belirdi. Sustuk… devi anımsadık. Öyle ya 96 cm.lik trofesini çektiğinde, 35 dakikalık mücadelesinde yanında ben vardım sadece. Yaklaşık 34 dakika uğraşmış ancak devi bota yaklaştırmamıştı. En sonda teklifimi kabul etmiş, karaya çıkmıştık. Makinenin kalama ayarını sıkılamıştım ve o kamışı sırtlayıp tarlalara doğru var gücüyle koşmuştu. Turna kıyılar kıyılamaz sasi ağzından boşalmış ancak turna bir kez bile kıpırdamadan öylece ölü gibi kalakalmıştı, oysaki hemen suyun bittiği yerde yatıyor ve kendini geldiği yere atma şansına sahipti. Ortağım gibi balıkta perişan olmuş tüm enerjisini tüketmişti…
Koydan çıktığımızda sırtı çekerek gölge ama rüzgâr alan bir koy için bakınıyorduk. Derken ortağın sasisi bir kayalığa takıldı. Sanırım sıcaktan ki sıcaktan nefret ederim beynim sulanmış. Geri geri giderken ortağımın misinasını pervaneye doladım. Neyse ki çabuk farkına varıp motoru durdurdum. Pervaneye dolanan misinayı açmaya çalışırken önce sasiyi çıkartmak için suda kalan kısmı elimle çekmeye başladığımda ucunda balık olduğunu fark ettim. Dedim “ kaya bu mu ?“ . Çıplak elle dikkatli bir şekilde misinayı dolamaya başladım, kepçe hazırdı ve 50 cm turnayı kepçeye aldık. Yüzümüzü güldüren bir anımız daha olmuştu ortağımla. Yıllar sonra çocuklarımıza ballandıra ballandıra anlatacağımız bir anı daha.
Derken öğle olmuş ve güneş tam tepemizde bizi yakmaya devam ediyordu. Kuzeye bakan söğütlü koyu bulduğumuzda bayram edecektik neredeyse. Önce açlığımızı sonra susuzluğumuzu giderdik. Peşinden gelen uykunun tadı da bir başkaydı. Saat 16.30 u gösterirken sırtı çekerek dönüş yoluna koyulduk. Kah sırtı çektik, kah rüzgar ile aktık. Ortağım bir balık aldı yolda, aynen suya iade. Kamp alanına yaklaştığımızda benim derin dalıcı bir turna daha aldı. Az ilerde ortağım anında karşılık verdi. Bir o bir ben derken kamp alanına vardık. Akşam olmuş ortalık sakinlemiş ve avlakta biz bize kalmıştık. Acele etmeden toparlandık. Tekneyi yükleyip avlağı terk ederken kuma battık ancak tecrübemiz sayesinde çok fazla uğraşmadan battığımız yerden kurtulduk. Kuma batmamızın nedeni ani su bırakılması nedeniyle indirme yerlerinin 25-30 metre daha gerilere çekilmesi ve zeminin oldukça yumuşak olması. Zaten oldum olası bu baraj yönetimlerini anlamam. Ani yükseklik kaybına yol açmadan bunlar su bırakamıyorlar buna artık iyice alıştım. İşimizi düzgün yapmıyoruz ve de bilimsellikle uzaktan yakından alakası yok. Dünyanın hiçbir yerinde bizim barajlarımızdaki kadar ani su yükselmeleri ya da alçalmaları yaşanmıyordur. Bu konuda ciddi olarak ele alınacak bir konu ama onca sorunun arasında sırasının geleceği günü bekliyor…
Eve vardığımızda tatlı bir yorgunluk ile kahvemi yudumlarken derin düşüncelere doğru yol aldım, günün son kareleri gözümün önünde tatlı bir uykuya daldım. Bizim için yeteri derecede verimli, sakin, kazasız belasız centilmence bir av olmuştu. Yakalayıp bıraktıklarımız ile bir sonraki seferde buluşacağımızdan hiç şüphem yok.
Tuncay UYANIK - 03 Haziran 2010 |
 |
|
|
|
 |
|
Daha önce ilan edildiği üzere, 11 Şubat 2023 tarihinde yeterli çoğunluğun sağlanamaması nedeni ile 1... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
RASTGELE-DER'İN KURULDUĞU 2002 YILINDAN BU YANA AMATÖR BALIKÇILIK İLE İLGİLİ MEVZUATTA NELERİN DEĞİŞİMİNİ, GELİŞİMİNİ SAĞLAYABİLDİK? |
Bilindiği üzere Derneğimiz RASTGELE-DER'in Tüzüğünün amaç maddesinde yer alan "amatör balık avcılığı... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
KENE Mİ TEHLİKELİ, YOKSA ÇENE Mİ? |
Her sene bir kere, nadiren iki kere fırsat bulduğumuz bir maceramız var. Bu macera 3-4 günlüğüne Kız... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
DOSTLARLA AVLANMAK |
Dostluk kavramı herkes gibi benim için de çok değerli bir kavramdır. Bu zamanda dost bulmak tabiri c... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
EŞİM NASIL BALIKÇI OLDU? |
Çoğu erkek eşi balık avına çıkmadığı için bu güzel zevkten mahrum kalıyor.Ben bu k... |
yazının devamını oku » |
 |
|