|
 |
URAL NEHRİNDE AV |
Bu yazımda Ural Nehri’nden bahsedeceğim.
Ural Dağları’nın eteklerinden uzanarak, binlerce kilometre yol alıp, içinden geçtiği bozkırlara hayat veren, kıyılarında onlarca kasaba ve şehir kurulmuş, insanlar için hayat taşıyan, menderesler yaparak nazlı nazlı Hazar denizine yaklaşan, yüzbinlerce kuşa, milyonlarca balığa barınak olup, yeryüzünün en güzel deltarından birini işleyerek, Hazar Denizi’ne karışan nehir.
06-08-2006 Ural Deltası ve kuşlar.
Atyrau’ya geleli 2 yıldan fazla oldu. Daha önce de yüzlerce işçi göndermiştik buraya. Aralarında arkadaşlarımda vardı. Onlar anlatırdı: “Atyrau küçük bir şehir, şartlar ağır, yaşamak ve çalışmak için zor bir yer. Yerel halkla problemler yaşanıyor... Yani sıkıntı çok.” Bir de, “şehrin içinden geçen büyük bir nehir”den bahsedenler vardı. Benim bu nehir hakkında bildiğim tek şey; Asya da bir büyük nehir olduğuydu. Coğrafya derslerinde fazlaca konusu geçmemiş herhalde. Başka birşey hatırlamıyordum. Benden önce Atyrau’ya gelenler arasında balık merakımı bilenler, bu nehri anlata anlata bitiremezler, ama ne balıkla ne suyla ilgilenmedikleri için, söylediklerinden kendi payıma birşey çıkarmak pek mümkün olmazdı. Hele buradaki hayatımın zorlukları içinde bu nehrin en büyük tesellim olacağını, hayatımda bu kadar önemli bir yere geleceğini düşünmemiştim.
Uçağın alçalması ile birlikte Hazar denizinin üstünde olduğunuzu anladım. Birkaç dakika sonra Ural deltasının geniş sazlıkları üzerinden yumuşak bir dönüş yapıp şehre yöneldik: Sazlıkların içinde açılmış su yolları, deltaya doğru uzanan kanallar... Bilgehan Ağabey’in av raporları geçti aklımdan. Resimleri gözümün önüne geldi: Turnalar, sudaklar, sazanlar, yayınlar. Uçak alçaldıkça, aşağıda gözüken barakaları küçük yerleşimleri şehir sandım önce, kabus gibi. Uçak şehrin üstünden dönene kadar geçen kısa sürede kendimden geçmiştim, en son şehrin kendisini ve menderesler yaparak içinden geçen Ural’ı gördüğümde rahatlamıştım. Uçak tekerlekleri yere değdirdi, eski rus uçaklarının kalkmasıda, uçmasıda, yere inmeside bir başka oluyor, mucize gibi. Merdivenlerden inerken başka bir dünyadaymış hissi elleriyle yakamı tutmuş bırakmıyordu. Kamış kutum ve gitarım omzumda, elinde ismimin yazılı olduğu kağıdı tutan görevliyi takip ediyorum. Bundan sonra pasaport kontrol, gümrük, bagaj, lojmana yerleşme ve herşey değişti işte bir günde.
Her fırsat bulduğumda ofise 3-4 dakikalık yürüme mesafesinde olan nehrin kenarına iniyordum, nehir çok geniş, çok bulanık, kahverengi ve yavaş akıyor, menderesler yaparak geldiğini bilmesem göl diyebilirim. Sürekli oynak var, çok iri balıklar atlıyor az ilerde, adeta şov yapıyorlar, nehrin hemen hemen her yerinde balıkçılar olta atmış bekliyor. Kamış makina kimsede yok, tahtaya sarılı kalın misinalar, bedenler makrume ipinden, kösteklerdeki minik yaylara bağlı tek iğneyi ellerindeki hamura gömüyor sallıyorlar oltayı suya. Telden, çerden çöpten çubuklara sabitleniyor misina, üzerinde değişik ziller var. Yayın için midye takıyorlar oltalarına. 5-10 dakikalık kısa gözlemlerde doğru düzgün balık tutan göremiyorum, tabi Temmuz ayında öğlen sıcağında ve şehrin göbeğinde fazla birşey beklemek gereksiz diye düşünüyorum.
Burası şehrin içinde hemen yaya yolunun kıyısında balık tutulacak
en uygun yer, burda öyle balıklar yakaladık ki,
inanması gerçekten zor.
Bütün şirket balık merakımı duymuş ama arkadaşlarım arasında benden başka balıktan anlayan yok, malzemesi olan yok, bende de bu nehirde avlanacak doğru düzgün malzeme yok, ancak çevremdeki herkes balığa gitmek, balık tutmak istiyor. Pazara gidip sazan için el oltası yapacak malzemeleri alıyorum. Getirdiğim malzeme ile olacak gibi değil gördüklerimize, duyduklarımıza bakılırsa. Birde Mersin balıkları var ayrıca. Yerellere soruyorum nehirde ne var, nerden tutarız, nasıl tutarız, öğrenmeye çalışıyorum. Kimse birşey bilmiyor, kimse doğru düzgün birşey anlatmıyor. Sudak yok bu aylarda kışı bekleyeceğiz, turna delta da var, mersin balığı olta ile zaten tutulamaz, hem yasak hem çok büyükleri çıkıyor, sazan, yayın, çapak bolca var onu öğreniyorum yavaş yavaş artık.
Başlarda gittiğim avlardan hep boş dönüyorum, kışa doğru ancak balık tutmayı becerebiliyorum, ben ufak sazanlarla, çapaklarla, arada birkaç sudakla yetinirken, yereller Sazan faslını bırakıp Sudak için olta sallamaya geçmişler, yine tahtaya sarılı misinalar, ucunda 4-5 metre uzunluğunda lastik var. Bildiğiniz lastiklerden değil bu, kilolarca ağırlığı taşıyabiliyor, 10-15 kadar köstek bu lastiğe bağlı, en uçta yarım metre kadar makrume ipi ve kilolarca ağırlıkta taş yada demirden oluşan ağırlık. Oltayı bir kere suya attılarmı, sezon bitene kadar çıkarmak yok. Günlük av bittiği zaman lastiği kıyıda bir yere bağlıyorlar. Her geldiklerinde onu kullanıyorlar. İğnelerde kırmızı renkte değişik materyaller takılı, bazı avcılar solucan takıyor ek olarak, sürekli çek bırak yapıyorlar, balık vurdumu, lastik çekiliyor, balık alınıyor, olta lastik sayesinde geri suya kendi kendine gidiyor. Malzeme alıp bende takım yapıyorum. Ama öyle bir takımı suya indirmek herkesin harcı değil, ilk gün yanımdaki arkadaşım atmaya çalışırken iğnelerden birini parmağına geçirince ben vazgeçtim o takımla avlanmaktan. Madem Sudak var atçek yaparım diyerek takımları hazırladım. İlk seferde aldığım irice sudak iyi gaz vermiş olsa da suda bıraktığım sasiler canımı çok sıkmıştı. Bir daha da atçek ile Sudak görmek nasip olmadı.
Ekim bitti, havalar soğumaya başladı, atçek takımı yaptığım abilerden birinden gelen haberlerle bir Pazar günü Ural da nihayet doğru düzgün bir av nasip oldu. Aylar sonra atçek yaparak tuttuğumuz Aspius’ların (Kocaağız) devri bir ay kadar sürdü, bir ay içinde yaptığımız Kocaağız avlarında çok keyifli saatler geçirdik. Havalar iyice soğuduğunda onlarda ortadan kaybolmuştu. 2005 in son günlerinde Ural dondu. Yereller kışın balık bol olacak buza hazırlan diyorlardı, işte nehir donmuştu. İlk donduğu gecenin sabahı nehir kenarına indiğimizde buzun üstünde yüzlerce insan vardı, koşanlar oynayan çocuklar, karşıdan karşıya geçenler, birde balık avlamaya çalışan avcılar. Arkadaşlarım çıkmış olsada benim cesaret edip buza çıkmam baya zaman aldı. Buz kalınlığı en fazla 15-20 cm alttan su gözüküyor, ama kimse oralı değil, adamlar çatur çutur her yeri deliyor, benim bacaklar titriyor. Bir çatırdı sesi ile benim kıyıya koşmam bir oldu. Sonraki haftalarda buz kalınlığı yarım metreyi geçince korkmadan çıkar oldum buzun üstüne, bir kaç av yaptık ama buzda balık avlamak kolay değil. Yerel avcılar yılların ustalığı, dayanıklılığı ve birikimi ile başarılı avlar yapıyorlar, malzeme deseniz 15 cm plastikten bir kamış, uyduruk bir makina, küçük zokalar kullanıyorlar, kamışın ucundaki yay sayesinde elleriyle yeme sürekli aksiyon verip bekliyorlar. Onlara ayak uyup bizde gittik aldık onların takımlardan, ama yine beceremedik, buzda balık tutmanın bana göre olmadığını anladığımda sezonu kapatmış oldum.
05-02-2006 Buzdaki son avım. Atyrau’da ki ilk sezonda birkaç
kez avlandım buz tutmuş nehrin üstüne, sonra anladım
bu bana göre değil. Sonra ki 2 sezon gelip geçerken
sadece merakla baktım.
2005 yılı yaz ortasında başladığım Ural serüveni ilk sezon çok verimli olmadı, ancak 2006 yılı için antreman oldu, suyu tanıdık, nehirde nerde, ne zaman hangi balığın av verdiğini öğrendik. Bahar gelip buzlar çözüldükten sonra başlayan 2. sezon hayatımın tatlı su rekorlarını kırmak ve egale etmekle geçti. Bu arada sürekli bana katılan yeni arkadaşlarımla artık bir ekip olarak avlanmaya başladık. Nisan’da Yayın ile başladığımız sezon Mayıs, Haziran ve Temmuz’da güzel sazan avlarıyla oldukça bereketli geçti. Ağustos’ta Ural deltasında Damba denilen bölgeye gittik. Delta çölün ortasındaki bir vaha gibi muhteşemdi. Deltanın içlerine doğru giden toprak yolda ilerlerken gördüğüm manzarayı kolay kolay unutacağımı sanmıyorum. Uçsuz bucaksız bir kamış ormanının içindeydik. Her tarafta binlerce kuş uçuşuyordu. Kamışların arasında dar kanallar, ufak göller vardı. Kuş seslerinin arasına bazen sazların arkasından, arasından gelen oynak sesleri karışıyordu. En uygun yerde durup yine aylar sonra atçek takımlarımızı elimize aldık. Çok geçmeden Turna’ları ard arda kıyıya çektik. Yağmurlar başladıktan sonra deltaya girmek oldukça zor olduğundan, Eylül ve Ekim aylarında Sudak için hafif kurşunlu dip oltasıyla avlara devam ettik.
2006 yılı Ekim ayında yaptığımız Sudak avlarından biri.
0,20 misina 10 gr kurşun ve oldukça küçük iğnelerle
nerdeyse at-çek yapar gibi keyifli sudak avları yaptık.
2007 yılında yaptığımız avların hemen hepsinde güzel balıklar tuttum. Mart’ta kızım Nilsu ile vobla denilen balıkla (yerel halk bu balığı yazın iplere asıp kurutup, bira ile birlikte yemeyi çok seviyor) başlayan sezon, Nisan’da sudak ve yayın ile devam etti. Haziran’dan sonra yaptığımız Sazan avlarında çok güzel balıklar yakaladık. Ağustos ayından sonra ki dönemde ve kışa yakın balık avına gitme fırsatı çok bulamadım.
2007 yılı Sazan avlarından biri.
Şimdilerde, güneş kendisini kuşatan bulutların arasından sıyrılıp arada bir yüzünü gösteriyor. Herşeyi esir alan buz ve kar tabakası erimiş, hayat bahara kavuşmuş durumda. Bozkırın kurumuş ve sararmış otları kendilerini yenileyemeye hazırlanıyor, 15 gün sonra sadece 2 aylığına bozkır yemyeşil olacak. Uralsa buza verdiği hürriyetini almak üzere, sanırım bu haftasonuna kadar tamamen kurtulacak esaretten. Buz kalınlığı oldukça düştü, yer yer tamamen eridi. Bu durumda bile buzun üstüne çıkmaktan korkmayan ama her sene birkaç kişinin kırılan buz yüzünden öldüğü malum, bu yüzden valilik insanlar buzların üstüne çıkmasın diye büyük bir tekneyi buzları parçalaması için nehir boyu gezdirecek.
Buzlar eridikten sonra, yani bu haftasonu vobla ve sudak bolca av verecek, bu arada ilk günlerde yukarlardan kopup gelen buz kütleleri Hazar denizine doğru seyir alacak. Nisan ortasına kadar böyle devam edecek, Nisan başından itibaren önce el kadar yayınlar sonra ufak ufak babaları boy göstermeye başlayacak. Mersin balığının geçişi nedeniyle Nisan sonunda başlayan av yasağı biraz sıkıntı yaratabilir, olta ile avlanmaya pek müdehale etmeseler bile yabancı olduğumuz için bizim daha dikkatli davranmamız gerekiyor. Mayıs gibi Ural dağlarında eriyen karların etkisi ile su seviyesi yükselecek, birkaç hafta su seviyesindeki bu düzensizlik devam edecek, bu durum balık verimini düşürecek, bu dönemde balığa gitmenin boş bir macera olacağını söylemek daha doğru. Haziran sonunda nehir kendine gelmiş ve rengi biraz açılmış olarak, sezona başlayacak avcılara vereceği kurbanlarını ağırlıyor olacak.
Onur Akçay (Ağustos 2008) Atyrau/Kazakistan
... |
 |
|
Yazar: Onur Akçay | Okuma: 14312 | Tarih: 22/09/2008 09:44:41 |
|
|
|
 |
|
Daha önce ilan edildiği üzere, 11 Şubat 2023 tarihinde yeterli çoğunluğun sağlanamaması nedeni ile 1... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
RASTGELE-DER'İN KURULDUĞU 2002 YILINDAN BU YANA AMATÖR BALIKÇILIK İLE İLGİLİ MEVZUATTA NELERİN DEĞİŞİMİNİ, GELİŞİMİNİ SAĞLAYABİLDİK? |
Bilindiği üzere Derneğimiz RASTGELE-DER'in Tüzüğünün amaç maddesinde yer alan "amatör balık avcılığı... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
KENE Mİ TEHLİKELİ, YOKSA ÇENE Mİ? |
Her sene bir kere, nadiren iki kere fırsat bulduğumuz bir maceramız var. Bu macera 3-4 günlüğüne Kız... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
DOSTLARLA AVLANMAK |
Dostluk kavramı herkes gibi benim için de çok değerli bir kavramdır. Bu zamanda dost bulmak tabiri c... |
yazının devamını oku » |
 |
 |
EŞİM NASIL BALIKÇI OLDU? |
Çoğu erkek eşi balık avına çıkmadığı için bu güzel zevkten mahrum kalıyor.Ben bu k... |
yazının devamını oku » |
 |
|